Etimolojik olarak yaklaşık iki bin beş yüz yıl öncesine dayanan demokrasi kavramı bugün gerçekleşme olasılığının zaferini kutlarken aynı zamanda çöküşünü de hazırlamaktadır. Bu çöküş, onun kaynağıyla kurduğu yanlış ya da başarısız ilişkide köklenmektedir. Felsefi geleneğin babası, büyük filozof Platon demokrasinin güzelliğini onun sürdürülebilmesinin zorluğuyla ilişkilendirmiş ve bu zorluğu diyalogun özgürlüğüne aktararak tartışmıştır. Ancak diğer yandan onun, demokrasinin güzelliğinde gördüğü tehlike aç gözlü bir özgürlük arzusudur. Çöküş, özgürlüğün sert çekiminin derinliklerine batmış insanlığın kolektif ruhu ve diyalogu yitirmesinde gizlidir. Heidegger'in yorumuyla metafizik geleneğin sonu ve son metafizikçi Nietzsche de buna benzer bir biçimde demokrasiyi başlangıçta görkemli kılanın tüm aşırı tutkuların acımasızlığı olduğunu söyler. Her iki düşünürün vurguladığı bu aşırı özgürlük arzusu bir yandan özgürlüğün yanlış kavrayışı diğer yandan bir araya gelme ya da kolektif ruhun kendiliğinden yani içsel bir birlik ya da ethos olmamasından kaynaklanmaktadır. Modern dünyada demokrasinin kendi dinamiğinde gizlenen bu tehdit bireyin şizoid kapalılığı ve özgürlüğün metalaşmasında kendini gösterir. Bunu biraz açarsak, modern dünya kapitalizmin en aşırı biçiminde bir tür seçeneksizlik hastalığı yaratarak özgürlüğün diyalog, eylem, birliktelik ve mücadele yollarını bireyselleşmenin bencil tutku ve isteklerinin doyumunda kapatmıştır. Özgürlük burada verili olanlar arasında yapılan tercihten öte bir şey değildir. Hayalleri bile metaların süslediği bir doyuma ulaşma arzusundan ibarettir. Bu, demokrasinin demos'unu yitirmesidir. O halde şimdi demokrasiyi ne tanımlayacak? Demokrasinin kaynağındaki bu güç artık demos değil polemos'tur. Bugün, sokakta, meydanda, meydanlarımızda ya da her nerede olursa olsun, örneğin Soma'da o soğuk madenin uçsuz bucaksız derinliklerinde haksız ve acımasız ölümler, demos'un ölümünün ya da öldürülmesinin gerçek tanıtıdır. Bu nedenle o, basitçe bir iktidar ya da halk sorunsalı değil; hakikat sorunsalıdır. Onun kendini kapattığı, sırtını döndüğü bu hakikat polemos'un Herakleitosçu anlamında yani kabaca savaşa işaret etmeyen ancak uyanış, ayaklanma ve mücadeleye seslenen poetik anlamında gizlidir. Burada asli olan, çoğunluk ve onun tiranlığını bir kenara bırakarak demos'un kaynağındaki tinsel gücün çağrısına yanıt verebilmektir. Bu tinsel güç bize daemonion yani vicdan olarak seslenir. Demokrasi kaynağında gizlenen gücü uyandırmalı ve bu uyanışın gizemiyle dönüşmelidir. O, bu çöküşten ve açmazlarından yeni bir güçle kurtarılmalıdır. Bu çalışma demokrasinin hem metafizik gelenek hem de onun doruğu olan günümüz modern teknoloji dünyasındaki başarısızlığının polemos'un birleştirici gücünde ayaklanan vicdanın sesiyle demos'un iktidarı olmada köklenen soyutlanmış anlamından praksis ve poiesis birlikteliğinin canlı ve dinamik açıklığına geri dönüşünü önermektedir. Bu öneri, geleneğin mihenk taşları olan Platon, Nietzsche ve Heidegger'in düşüncelerinden beslenerek temellendirilecektir.
Alan : Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler
Dergi Türü : Uluslararası
Benzer Makaleler | Yazar | # |
---|
Makale | Yazar | # |
---|